9 Haziran 2017 Cuma

Gazneli Mahmud'un İktidarı Ele Geçirmesi

İslam tarihindeki önemli şahsiyetlerden birisi olan Yeminüdevle Mahmud (daha çok Gazneli Mahmud olarak bilinir, ö. 1030), babasının Gazneliler hanedanlığı için veliaht tayin ettiği ağabeyi İsmail'i kovduktan sonra, 27 yaşlarında iken, Gazneliler devletinin (Afganistan ye Kuzey İran) hükümdarı oldu ve 32 yıl hüküm sürdü.

İslam Devletinin içinden çıkan bütün küçük krallıklar gibi, Gazneliler de her açıdan bağımsız oldular. Fakat sahip oldukları topraklarda hakimiyetlerinin meşrulaştırması karşılığı olarak, Bağdat'ta bulunan Abbasi halifesi el-Kadir'e (h. 991-1031) biat etmişlerdi. El-Kadir, Mahmud'a Yeminüddevle (devletin sağ kolu) unvanını verdi.

Önemli bir askeri ve siyasi lider olduğu kadar, gayretli bir Müslüman ve Sünniliğin destekçisi (bütün Türkler gibi) olan Mahmud, kabul edilmiş dini naslara aykırı olanlar ve kafirler için bir felaket oldu. Esas gayretlerini, İslam'ın, iik kez 711'de Araplar tarafından getirildiği halde, önemli bir gelişme kaydedemediği Hindistan üzerinde yoğunlaştırdı; burada, Multan bölgesi civarında sadece iki küçük tecrit edilmiş Müslüman devleti vardı. Mekran'dan gelen Araplar, Güney İndus vadisini Multan'a kadar fethetmişler.

Fakat, 1000 yılında Lahor'un Hindu hükümdarı Çaypal'ın hakim olduğu Kuzey Pencab'ı hiç ele geçirememişierdi. İslam'ın Hindistan'a girdiği yolu açan, ne bir Arap, ne de Araplaştırılmış halklardan değil de, ataları İranlı Samaniler tarafından Müslüman edilen bir Türk, yılmaz bir irade ve mükemmel bir idare gücüne sahip olan Mahmud'du. Mahmud, 1001'den 1026'ya kadar ilkini, muazzam Hind ordusunu korkunç bir kıyımdan geçirerek Peşaver yakınlarında Caypal'ı yendiği, Kuzey Devleti Pencab'a (Kasım 1001) olmak üzere toplam 17 Hindistan seferi gerçekleştirdi. Savaştan sonra Cypal, mağlubiyetin utancından doiayı kendisini bir cenaze töreni ateşine atarak yaktı. Mahmud, bu saldırılarda,

Hindu tapınaklarını yıktı, İslam'a giriş konusunda halkı zorladı ve büyük bir ganimet ve çok sayıda esir aldı. Bu seferlerin arasında en meşhuru, Ocak 1026'da Kathiavvar yarımadasındaki (bugün Hindistan'daki Gucerat eyaletinin bir bölümü ) Sumenat'ta bulunan ve Şiva putuna adanmış olan muazzam, zenginlikteki tapınağa karşı yaptığıdır. Neredeyse bir düzine Hind devleti, bu tapınağı korumak ve düşman bölgesinde, esas karagahı Gazne'den 100 mil kadar uzakta olmak gibi bir dezavantajı bulunan Mahmud'a karşı savaşmak için bütün kaynaklarını bölgeye yığmışlardı.

Dini bir heyecanla yanıp tutuşan Hind askerlerinin pervasız cesaretlerine rağmen, Mahmud, 50 bin Hinduyu öldürdüğü şiddetli bir savaştan sonra savaşı kazandı. Üç ay sonra muzaffer bir şekilde, tapınağın inanılmaz zenginlikleriyle yüklü olarak Gazne'ye döndü. Putperestlikten öylesine nefret ediyordu ki,

Hinduların çaresizlik içinde yalvarmalarına rağmen, put kırıldı ve bir kısmı Gazne'ye getirilerek, belki ebediyyen Müslümanların ayakları altında çiğnenmek üzere, Ulu Caminin eşiğine kondu. “Put kırıcı” lakabını taşımakla büyük bir gurur duyuyordu. Mahmud'un arzusu kuvvetli bir intikam uyandırdı ve Hindistan'daki Hindularla Müslümanlar arasında nefret tohumları ekti.
Anlamlı bir şekilde, hem Mahmud, hem de kendisinden sonraki hükümdarların hakimiyetindeki Hindistan'da kök salan, Arapçılık değil, İslam olmuştur.

Samanilerden Amu Derya'nın Güneyindeki toprakları alarak (999), Batıya doğru yayılmak için emin bir üs kazanmıştı. 1029'da, Büveyhileri İran platosunun Batısına sürerek, hakimiyetini Rey ve Hemedan üzerine yaydı; Mahmud öldüğü zaman imparatorluğunun sınırları, Hindistan'da Pencap ve İndus vadisini, Afganistan'ın tamamını ve Doğu İran'ı kapsayacak şekilde genişlemişti. Fakat ölümünden kısa bir süre sonra, oğlu Mesud'un hakimiyeti sırasında, Selçukluların Horasan'dan hızla yayılmaya başlayınca, İran vilayetleri de birden elden çıktı.

Mahmud'un hakimiyeti boyunca esas meşgalesi, devletinin askeri yayılması ve bunun sonucu olarak İslam'ın tebliğ edilmesi olduğu halde, ilim ehlini himaye etmiş ve Hind seferlerinden elde ettiği muazzam zenginliklerde başkent Gazne'yi güzelleştirmiştir. Sarayına pek çok meşhur alim davet edildi; bunlar arasında en kayda değer olanları, meşhur şair Firdevsi (ykl. 934-1020),[91] bilim adamı-tarihçi el-Biruni, Farsçamn yanında en az dört dil (Türkçe, Sanskritçe, İbranice ve Süryanice) daha bildiği halde, eserlerini Arapça yazmıştır.

Daha sonraları İslam Dünyasında yetişen en kapsamlı alimlerden birisi olarak tanınacak olan el-Biruni, tabii ilimler, matematik, matematiksel astronomi ve kronoloji alanlarına önemli katkılarda bulunmuştur. Ayrıca, ilgilendiği bir ülke olan ve Hindu felsefesinden dolayı üzerinde derin bir cazibesi olan Hindistan'da da bulundu. 1030'da, yerel kaynaklara ve kendi gözlemlerine dayanarak hazırladığı ve Mahmud'a ithaf ettiği, şumullu ve bilgi dolu eseri Tarihü'l-Hind'i (Hindistan Tarihi) yazdı. El-Biruni Şii inancına sahipti fakat agnostik eğilimleri vardı.

Mahmud, Gazne'de bir üniversite kurmuş ve şehri, aralarında granit ve mermerden yapılan Ulu Caminin de bulunduğu çok sayıda muhteşem binayla süslemişti.

* [91] Dünya edebiyatının en büyük eserlerinden birisi olan, İranlıların milli destanı Şehname (Krallar Kitabı)nın, nihayet 1010'da Firdevsi tarafından tamamlanması Mahmud'un himayesinde gerçekleşmişti. Bu eser, yaklaşık 60.000 mısradan oluşan ve Farsça'da yazılmış en popüler eser olarak kalan bir şiirdir. Bu uzun eser İslam öncesi İranlıları hakkında kesin tarihi bilgilerden çok, rivayetlere dayalı romantik ve kahramanlık masalllarıyla doludur; kahramanlar da Zerdüştiler ve Sasanilerdir. Eser, daha sonraki İranlı şairleri olduğu kadar, şiirdeki en güzel masallardan birisi olan Sohrab ve Rustum (1853)'u tekrar anlatan Mathevv Arnold gibi Batılı yazarlar için de bir ilham kaynağı olmuştur; bu bölümde, kahraman Rüstem bir savaşta tanımadığı oğluyla karşılaşır ve onu öldürür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder