22 Kasım 2017 Çarşamba

Haksız Yere Öldürmek, İntihar Etmek

Yeryüzünde işlenen günahların en büyüğü şirktir, Allah'a ortak koşmaktır. Şirk'ten sonra ikinci dereceyi alan günah, masum bir insanın hayatına son verip, canına kıymak, onu öldürmektir.

Kendi ihdas ettiği haksız bahanelerle bir insanı öldürüp canına kıymak, Allah indinde o kadar büyük günah, o kadar dehşetli bir vebaldir ki, sanki öldürülen tek şahıs değil de, bütün bir insanlıktır...

Rabbimiz, haksız katile bu nazarla bakmakta ve şöyle buyurmaktadır: "- Kim bir insanı (suçsuz yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de suçsuz bir insanı ölümden kurtarırsa, sanki bütün insanları ölümden kurtarmış gibidir!.." (Maide, 32)

Demek ki, Rabbimiz, yarattığı insanlardan bir tekinin dahi haksız yere öldürülmesini istemiyor, bunu küçük bir günah, basit bir olay olarak
görmüyor. Hatta bir ayet-i kerimede de şöyle buyuruyor:
"Kim bir mü'mini kasdi olarak öldürürse, o kimsenin cezası Cehennem'de (ebedi) kalmaktır!.." (Nisa, 93)


Demek ki, bir insanı Allah'a ve ahirete imanından dolayı öldürmek de ayrı bir durum arzetmekte, bunun cezası da kafirlere mahsus ebedi ceza olmaktadır. "Bir mü'mini öldürmek, Allah indinde dünyayı tahrip etmekten daha büyüktür!" (Nesai, Tahrim 2, (7, 83))
Demek ki, mü'min Allah indinde dünyadan ve içindeki diğer varlıklardan da büyük ve kıymetlidir. Binaenaleyh, hangi cür'et sahibi böyle aziz ve büyük bir varlığın haksız olarak hayatına kasteder, kainata ibret ve temaşa ile bakışına mani olur, Allah'ın yaptığı binayı yıkabilir?

Bunu bir hadis mealiyle açıklığa kavuşturalım:
"Eğer bir mü'minin kanını dökmeye (sema) ve (yer) halkının hepsi de iştirak etse, Allah onların hepsini de o kanı dökülen tek masum mü'minin hakkını korumak için yüzüstü Cehennemine sürer!" (Tirmizi, Diyat 8, (1398))

Haksızların çokluğu, haklının tekliği durumu değiştirmez. Hal böyle iken, bir insan, kendisini hem savcı, hem hakim, hem de infaz memuru yerine koyup da bir mü'mini nasıl öldürebilir?

Şayet katil, öldürdüğü kimsenin mirasına konacak şekilde yakın biriyse, katilliğinden dolayı miras hakkını da kaybeder, öldürdüğü maktulün mirasına da konamaz. O hak, işlediği bu cinayet yüzünden elinden alınmış olur. Bu yüzden ana-baba katili evlad, miras alamaz; öldürdüğü ebeveyninin malına varis olamaz.

İslam, katili böyle korkunç günahkar gördüğü gibi, öldürmeye azmettireni de günaha ortak görür. Sebep olup hazırlayan, kuvvet verip teşvikte bulunan hakkında da Resul-i Ekrem Efendimiz'in ikazı şudur:
"- Bir adam, bir Müslümanın ölümüne bir tek kelimeyle yardım etse, kıyamette alnına şöyle yazılır:
- Bu adamın Allah'ın rahmetinden ümidi kesilmiştir!"

Onun içindir ki, Müslüman, haksız yere adam öldürmeyi cihad sayamaz. Hukuki şartları ortaya çıkmadan böyle dehşetli bir günaha yaklaşmaya cür'et edemez.
Ahmed Şahin

Haksız yere ve kasden insan öldürmek, büyük günahlardan olup cezası kısas ile öldürmedir.
İnsan öldürmek ;
a) Kasıtlı (taammüden)
b) Kasıtlıya benzer (şibh-i amd)
c) Yanlışlıkla (hata’) olmak üzere üç nevidir.

Kasıtlı Öldürme
Kasıtlı öldürme, taammüden bir insanı kasd ederek onu silah, demir parçası, bıçak, büyük sopa vb. öldürücü sayılan araçlarla yada zehirlerle veya boğarak vb. şekillerde öldürmektir.

Kasıtlıya Benzer Öldürme
Kasıtlıya benzer öldürme (şibh-i amd), bir insanı, adı geçen ve öldürücü sayılan araçlarla değil de hafif taş, yumruk, kamçı, küçük sopa vb. öldürücü sayılmayan araçlarla öldürmektir.

Yanlışlıkla Öldürme
Yanlışlıkla öldürme, öldürme kasdı ve amacı olmaksızın birinin ölümüne sebebiyet vermekle meydana gelen ölümdür.

Kasıtlı Öldürmenin Cezası
Kanının akıtılması gerekli olmayan (masûm) canlı bir insanın kasıtlı olarak öldürülmesi halinde, öldürenin de kısas ile öldürülmesi gerekir.
Kısas ile öldürülenin öldürme günahı kalkar.
Öldürülen kişinin (maktûlün) velîsinin kısastan vazgeçip te diyet isteme hakkı vardır.
Kısas Uygulanacak Kâtilde Aranan Şartlar
a) Kendisine kısas uygulanacak olan kâtilin, âkil ve bâliğ olması gerekir. Kâtilin kendi isteğiyle sarhoş olması onu kısas cezasından kurtarmaz.

b) Öldürmenin Kasdî ve Bilinçli Olması
Kasdî değil de kasıtlı öldürmeye benzer öldürmede yada hata ile gerçekleşen öldürmede kısas uygulanmaz.

c) Öldürme İsteğinin Şüphe Götürmez Kadar Açık Olması
Maktül’de Aranan Şartlar
a) Kanının Akıtılması Gerekli Olmaması
Maktulün, müslümanlara karşı savaş halinde olan (harbî) kafir, mürted, muhsan zânî, zındık vb. nitelik taşıması durumunda, kâtiline kısas uygulanmaz.

b) Kâtilin Oğlu-Kızı vs. Olmaması
Kâtilin baba, dede ve yukarısı yada anne, nine ve yukarısı olması durumunda, kendisine kısas uygulanmaz, diyet ödetilir.
Çocuğun, babasını vs. öldürmesi durumunda ise, kendisine kısas uygulanır.

c) Kâtil ile Arasında Tekâfü’ün Bulunması
Bir kafir katleden müslümana yada köle katleden hür kişiye kısas uygulanmaz, kendisine diyet ödetilir.
Kısas’ın Uygulanma Şekli
Kâtil, maktûlü hangi araçla ve ne şekilde öldürdüyse, kendisine de aynı araç ve şekilde kısas uygulanır. Ancak maktûlün velîsi isterse kılıçla kısas yapılmasını tercîh edebilir.
Aynı şekilde, öldürme sihir yaparak, içki içirerek yada livâta yapılarak işlenmişse, kısas kılıçla uygulanır.
Kasıtlıya Benzer Öldürmenin Cezası
Yukarda izah edildiği üzere kasıtlı değil de kasıtlıya benzer şekilde öldürme eyleminin cezası sadece diyet ödemektir.

Yanlışlıkla Öldürmenin Cezası
Yukarda izah edildiği üzere yanlışlıkla işlenen öldürme eyleminin cezası da diyet ödemektir.


M.Nurettin Sancar

Allah'a Baba Demek

İslamiyette Allah'a babalık ve oğul isnadı yapılamaz, caiz de değildir. Çünkü bu ifade Hristiyanların Hz. İsa' ya "Allah' ın oğlu" demeleri ve Allah'a da "Baba" demeleri ile bizim de dilimize geçmiş bir ifadedir. Böyle bir sözü, bir Müslüman’ın söylemesi düşünülmez. Çünkü mesele doğrudan doğruya Allah’ın birliği ile alakalıdır.

Bir kere bütün babaları ve oğulları, erkekleri ve kızları yaratan Allah’tır. Yaratıcı, yaratılan olamaz. İslamî deyimle Hâlık, mahluk olmaz. Böyle bir sözü ve inancı kesin olarak Kur’an reddeder. İhlas suresi Cenab-ı Allah'ı "O doğurmamış ve doğurulmamıştır" şeklinde anlatır. Yani, doğanlar ve doğurulanlar Yaratıcı ve Allah olamaz.

En’am Suresi’nde de, "O gökleri ve yeri yoktan ve benzersiz şekilde yaratandır. O’nun eşi olmaksızın çocuğu nasıl olur? Her şeyi O yaratmıştır, O her şeyi hakkıyla bilir." (6:101),
"Yahudiler, 'Üzeyir Allah’ın oğludur' dediler. Hıristiyanlar da ‘Mesih Allah’ın oğludur’ dediler. Bu onların kendi ağızlarıyla uydurdukları sözlerdir ki, kendilerinden önce kâfir olanların sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin, nasıl da saptırılıyorlar." (Tövbe, 9:30)

Hıristiyanlar, Mesih İsa’ya "Allah’ın oğludur" demekle kalmadılar, daha da ileri giderek yine Kur’an anlatımıyla, " 'Allah, Meryem oğlu Mesih’in kendisidir' diyenler de kâfir oldular, Allah üçün üçüncüsüdür' diyenler de kâfir oldular." (Maide, 5:72-73)

Bu yanlış inancı, Kur’an aynı âyette düzeltir ve "Oysa tek bir Yaratıcı’dan başka hiçbir ilâh yoktur” der.

Yabancı filmlerdeki sözler olduğu gibi tercüme ederek söylendiği ve bazı eski Türk filmlerinde düşünülmeden bilinçsizce kullanıldığı için bu batıl inanç ve ifade, dilimize bu filmler ve içimizdeki Rum ve Ermeni vatandaşların kanalıyla geçmiştir. Böyle bir sözü söylemek –Allah korusun– insanı inançsızlığa ve küfre götürür.

Farkına varmadan, sözün nereye gittiğini, nasıl bir sonuç doğurduğunu bilmeden söyleyenler, meseleyi fark eder etmez, yanlışını anlar anlamaz, tövbe istiğfar eder, Allah’tan af ve mağfiret dilerlerse, inşaallah Allah affeder. Fakat anlamını bilerek söyleyen, "Ne yapalım, bir defa dil alışkanlığıdır" diyenler, imanlarını tehlikeye atacak kadar uçurumun kenarında olurlar.

Allah'a Şirk Koşmak

Allah Kuran’da her türlü günahı dilerse affedeceğini söylerken, affetmeyeceği tek günahın ona ortak koşulması olduğunu söyler.

Bu yüzden bu konu belki de bizim hayatımızdaki en önemli konudur. Çünkü Allah korusun, böyle bir durum her insanın başına gelebilecek en büyük felakettir.
Ortak koşmak demek, Allah’a birilerini eş tutmak, onun yanında başka tanrılar olduğunu söylemek, yaratıcının olmadığını savunmak, inançsızlık, puta tapmak, onun indirdiği kitabın yanına başkalarını katmaktır. Ortak koşmanın çok büyük ve affedilmez bir günah olduğunu bildiğimizden dolayı herhangi birine sen ortak koşuyorsun diyemeyiz. Belki bu durumda, Allah katında iftiracı bile olabiliriz.

İşi var diye namaz kılmayana, eğlenceyi ibadete tercih edene, hatta Allah’ın haram kıldığı şeyleri yapana bile sadece günahkâr diyebiliriz. Bu çok önemli bir ayrıntıdır, gözden kaçırmayalım günahkâr farklı bir şeydir, ortak koşan farklı bir şey. Haşa kendimizi Allah’ın takdirinin yerine karar verici olarak görmeyelim.

Nebe Suresi

Mekke döneminde inmiştir. 40 âyettir. Sûre, adını ikinci âyette geçen “en-Nebe’” kelimesinden almıştır. Nebe’, haber demektir. Sûrede, ölüm ötesi hayatın varlığını ispat çerçevesinde, kıyamet, öldükten sonra dirilme ve hesap için toplanma konularına yer verilmektedir.

Bismillâhirrahmânirrahîm
1.Birbirlerine neyi soruyorlar?
2,3.Üzerinde anlaşmazlığa düştükleri büyük haberi (mi)?
4.Hayır, ileride bilecekler.
5.Yine hayır; ileride bilecekler.
6,7.Biz, yeryüzünü bir döşek, dağları da birer kazık yapmadık mı?
8.Sizleri (erkekli-dişili) eşler hâlinde yarattık.
9.Uykunuzu bir dinlenme (sebebi) kıldık.
10.Geceyi (sizi örten) bir elbise yaptık.
11.Gündüzü de geçimi temin zamanı kıldık.
12.Üstünüze yedi sağlam gök bina ettik.
13.Alev alev yanan aydınlatıcı ve ısıtıcı bir kandil yarattık.
14,15,16.Taneler, bitkiler, sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye yağmur yüklü yoğun bulutlardan şarıl şarıl yağmur yağdırdık.
17.Şüphesiz hüküm ve ayırma günü belirlenmiş bir vakittir.
18.Bu, sûra üfürüleceği gün gerçekleşir ve siz bölük bölük gelirsiniz.
19.Gök açılır ve kapı kapı olur.
20.Dağlar yürütülür, serap hâline gelir.
21,22,23.Şüphesiz cehennem, bir gözetleme yeridir; azgınlar için, içinde çağlar boyu kalacakları bir dönüş yeridir.
24.Orada ne bir serinlik ve ne de içecek bir şey tadacaklar!
25,26.Ancak, uygun bir ceza olarak kaynar su ve irin içecekler.
27.Çünkü onlar hesaba çekilmeyi ummuyorlardı.
28.Âyetlerimizi de alabildiğine yalanlamışlardı.
29.Biz ise, her şeyi bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) tamamiyle sayıp tespit ettik.
30.Kâfirlere şöyle denilir: “Şimdi tadın. Artık bundan sonra yalnızca azabınızı artıracağız.”
31,32,33,34.Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, kendileriyle bir yaşta, göğüsleri çıkmış genç kızlar ve dolu dolu kadehler vardır.
35.Orada ne bir boş söz işitirler, ne de bir yalan.
36,37,38.Bunlar kendilerine; Rabbinden, göklerin ve yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbinden, Rahmân’dan bir mükâfat, yeterli bir ihsan olarak verilmiştir. Onlar, Ruh’un (Cebrail’in) ve meleklerin saf duracakları gün Allah’a hitap edemeyeceklerdir. Sadece Rahmân’ın izin vereceği ve doğru söyleyecek olan kimseler konuşabilecektir.
39.İşte bu, hak olan gündür. Artık dileyen kimse Rabbine ulaştıran bir yol tutar.

40.Şüphesiz biz sizi, kişinin önceden elleriyle yaptıklarına bakacağı ve inkârcının, “Keşke toprak olaydım!” diyeceği günde gerçekleşecek olan yakın bir azaba karşı uyardık.

19 Kasım 2017 Pazar

MÜZARAA (ZİRAAT ORTAKLIĞI)

Ziraat ortaklığıdır ki birisi arazisini diğeri işini ortaya koyar. Mahsul aralarında bölüştürülür.
Hasılatın bir kısmı karşılığında ziraatçılık üzerine yapılan bir ortaklıktır.
Ortaklığın geçerli olabilmesinin şartları
1- Ne kadar zaman devam edeceğinin tayin edilmesi gerekir,
2- Arazi ziraata elverişli olmalıdır.
3- Tohum miktarının ve cinsinin belli olması lazımdır.
4- Tarafların mahsulden alacakları hisseler tayin edilmelidir.
5- Arazinin çalışacak olan ortağa teslimi şarttır.  

GASP ETMEK (ZORLA BİR ŞEY ALMAK)

Zorla, zulüm olarak başkasına ait olan bir şeyi almaktır.
Hukuk tabiri olarak gasp başkasının mülkünde bulunup kıymet ifade eden bir malı haksız yere zorla alıp ele geçirmektir.
Bir şeyi gasp edenin, eğer duruyorsa, gasp ettiği yerde onu sahibine teslim etmesi lazımdır.
Gasp edilen mal harcanmış ve yok edilmişse misliyattan (yani benzeri verilebilecek mal cinsinden) olduğu takdirde mislini ödemek, misliyattan olmadığı (kıymeti ödenmesi gereken mal cinsinden olduğu) takdirde de gasp edildiği gündeki kıymetini ödemek gerekir. Eğer malın kıymeti eksilmişse bu noksanlık tazmin edilir.
Gasp edilen mal misliyattan olup çarşı-pazarda bulunamazsa dava günündeki kıymetini ödemek icab eder.
Gasb eden gasp edilen malın helak olduğunu iddia etse hakim, "dursaydı onu açıklardı" diye bir kanate sahip oluncaya kadar onu haps eder. Sonra bedelini ödemesine hüküm verir.  

İARE (ÖDÜNÇ VERME)

İare; menfaatları bedelsiz olarak bağışlamaktır. Bir malın kendisi bağışlanmaz, ödünç verilen ondan faydalanır.
Ödünç verilen mal, ödünç alan yanında bir emanettir. Ödünç alan kullananların değişmesi ile değişen bir durum yoksa ödünç aldığını bir başkasına ödünç vermeye hakkı vardır.
Ödünç veren zaman tahdidi koydu ise, ödünç verilen maldan, faydalanmayı, kullanma yerini sınırlandırdı ise ödünç alan bunlara aykırı hareket ederse zayi olduğunda o malın kıymetini öder.