18 Kasım 2017 Cumartesi

NİÇİN DİN?

Din, toplum düzenini şekillendirmesi bakımından insanlık âlemi için lüzumlu bir müessesedir.
Dayandığı temellerin yüksekliği ve hikmetlerinin derinliği ölçüsünde lüzumu artar, daha fazla ihtiyaç duyulur hale gelir.
İnsan denen varlık, yaratılış itibariyle hırs ve arzusunun esiri durumundadır. Hırs ve arzularının esiri durumundaki insanlar arasında sosyal hayatın kurulabilmesi, karşılıklı güven ve sevginin tesis edilebilmesi mümkün değildir. Bunun sağlanabilmesi için her insanın kendi arzularına, nefsanî ihtiraslarına hâkim olması icab eder. Medenî bir toplum olmanın yolu da budur.
Her şeyi maddî olarak değerlendiren, hayatı yalnızca dünya hayatı ve maddî hayat olarak kabul edenlerin hırs ve arzularına gem vurabilmek mümkün değildir.
Yaratılış itibariyle ihtirasının sınırı olmayan insanlar, bu ihtiraslarını ölçülü bir hale ancak din aracılığıyla getirebilir.
Din olmasaydı, insanlar arasında ahlâkî ve hukûkî yapının oluşması mümkün olamazdı.
Din, ferdleri mukaddes duygu ve değerlerde birleştirerek hem millî yapının oluşmasını, hem de toplumların gelişmesini ve yükselmesini sağlayıcı zarurî bir kurumdur. Çünkü Hak Din; ahlâkî fazilet ve tam adalettir.

Ne var ki; aslını kaybetmiş ve insan sözlerinin içine karıştırıldığı, insanlara, yaratılmışlara ilahlık sıfatının şöyle veya böyle yüklendiği toplumlarda; ahlâk ve adalet anlayışı değişmiş, herşey güçlünün haklılığı üzerine bina edilmiş ve adalet, "her hâlukârda onun haklılığı", ahlâk "onun hayat ve düşünce tarzı", fazilet "yalnızca onun yaşadıkları, düşündükleri, etmek istedikleri"nden ibaret imiş gibi bir seyir takip eder hale gelmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder